Erdoğan'ın konuşmasından satır başları:
Dün sabah Afganistan’da bir bombalı saldırı neticesinde hayatını kaybeden üç vatandaşımıza Allah’tan rahmet niyaz ediyor, yakınlarımızın milletimizin başı sağ olsun diyorum. yaralanan vatandaşımıza da acil şifalar diliyorum. Gerek şirketlerimiz gerek çalışanlarımız askerlerimiz Afganistan’da sadece ama sadece barışı tesis etmek için orada bulunuyorlar. Yapılan saldırının ciddiyetle soruşturulmasının ve önlemlerinin alınmasının takipçisi olacağız.
Pazar günü yani 1 Haziran’da 14 yerleşim biriminde seçimler gerçekleştirildi. Bu 14 birimden 13’nde seçimler yenilendi. Bir tanesinde de ilk kez seçim yapıldı. Kuşkusuz bu 14 yerleşim birimi içerisinde önemli merkezler Ağrı ve Yalova illerimizdi. Ağrı’da daha önce BDP’nin kazandığı görülüyordu, seçimin yenilenmesi kararı alındı. Pazar günkü seçimde BDP adayı kazandı. Yalova’da ise bizim Ak Parti olarak itirazımız vardı. Tabi yapılan ittifak neticesinde Yalova’da da seçimi CHP adayı az bir farkla kazandı. 14 yerleşim birimi üzerinden bakıldığında 5 merkezde AK Parti, CHP 3 merkezde, MHP 3, BDP 2, Saadet Partisi bir yerde kazandı.
AK Parti yüzde 43,5 oy almıştı, 1 Haziran itibariyle de yüzde 45,5 oldu. Yani 30 Mart seçimlerine göre 13 yerleşim biriminde oy oranımız 2,5 puan artış gösterdi. CHP’nin oyu bir puan, BDP’nin 2,3 puan arttı. MHP’nin oyları 1,9 puan düştü. Oy oranlarındaki değişime baktığımızda, Yalova ve Ağrı’da AK Parti’ye karşı ittifakların yapıldığı net olarak görülüyor. Bunlara rağmen oy oranının AK Parti’ye yetişemediğini görüyoruz. 30 Mart’ta CHP ve MHP’nin toplam oy oranı yüzde 43 olmuştu, AK Parti’nin ise yüzde 45,5 olarak gerçekleşmişti. 30 Mart’ta bu 13 merkezde, CHP ve MHP’nin toplam oy oranı yüzde 33, AK Parti’nin yüzde 43’tü.
Biz Ağrı ve Yalova’daki sonucu analiz ettik ediyoruz. Ancak bu mikro düzeydeki seçimin hem CHP hem MHP için çok önemli yeni dersler verdiğini ama her iki partinin de ibretlik dersler almasını özellikle tavsiye ederiz, bunu fark etmediklerini de görüyoruz. MHP bir kez daha varlığını siyasetini inkar etti. 1 Haziran seçimlerinde MHP’nin esamesi okunmadı. MHP 1 Haziran’da vazifesini benimsemiş halde kimliğini CHP’ye teslim etmiş oldu. CHP sadece Yalova üzerinden kendisi için başarı tablosu çıkartmaya çalışırken bugün de genel manzarayı görmekten kaçınıyor.
Doğu’da BDP karşısında AK Parti’den başka parti var mı? Yok. AK Parti’nin karşısında da BDP’den başka parti yok. CHP siyaseti 780 bin kilometrekarede yapmıyor, MHP de yapmıyor. Kendileri için uygun vilayetler, uygun ilçeler aramak suretiyle siyaseti böyle sürdürmek istiyorlar. Bunun adı demokratik bir mücadeleyi ülkeye yaymak değildir, ya ben burada yapabilirim, başka yerde buna gücüm yetiyor, vaka budur.
Türkiye’nin her tarafında AK Parti var. buna karşılık MHP ve CHP’nin toplam oyları bile AK Parti’ye yetişemiyor. 1 Haziran seçimleri cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir sonuç olacaksa, ortaya çıkan sonuç çatının bir kez daha uçtuğudur çöktüğüdür.
Bakınız 30 Mart seçimleri de 1 Haziran seçimleri de MHP tabanında, etraflı şekilde bir değerlendirmeye tabii tutulmalı. MHP artık kendi varlığını kendi kimliğini inkar eden bir partiye dönüştürülmüştür. MHP’yi adeta bir vagon partiye dönüştürmüştür. 2012 halk oylamasında, terör örgütleriyle aynı safta yer almayı seçmiştir. 2011 seçimlerinde ağır bir hezimet daha yaşamıştır. MHP pensilvanya’nın kuklası haline getirilmiştir. Bu yapılanı MHP seçmenine ben haksızlık olarak görüyorum. MHP seçmeni gönül verdikleri partinin kimlerin yedeği haline getirildiğini görmelidir diye düşünüyorum. MHP’ye gönül vermiş kardeşlerime hatırlatmak isterim, CHP içinde sadece bir kanat yok, Suriye’nin eli kanlı rejimine destek veren bir CHP var, mezhep farklılıklarını körüklemek için tahriki yapan CHP var. öbür tarafta kalkıp şöyle Suriye’nin batısına doğru gittikçe Türkmen kardeşlerimiz var. bunların yanında yer alan AK Parti iktidarı var, onların karşısında yer alan CHP anlayışı var. Ey MHP sen de mi yoksa Türkmen kardeşlerimin yanında yer alıyorsun?
Gezi olaylarında başı çeken polis asker katilinin sırtını sıvazlayan bir CHP var. Hakkari’de türk bayraklarını sallayamayan, Ankara’da bozkurt işareti yapan her türlü renge bürünebilen bir CHP var. Bir MHP’li nasıl olur da İstanbul’da duvarlara “Zülüm 1453’te başladı” diyen bir zihniyetin yanında yer alabilir? Ankara’da Türk bayrağını yakan bir zihniyetin yanında durabilir?
Gezi olaylarının yıl dönümünde yine CHP vardı, milletvekilleri vardı, ellerinden gelen her türlü oyunu oynadılar. CHP il ilçe başkanlıkları cumartesi günü, çeşitli illerde lojistik merkez görevi yaptılar. Gençleri sokağa çıkartmak için, sokakta polisle çatışmaya girmek için çağrı yaptılar. CHP ve o marjinal terör örgütlerinin çağrısına rağmen karanlık senaryo devreye sokulamadı. Polisimizin dik duruşu sayesinde geldikleri gibi gittiler. Bundan önceki gezi’de onlara destek veren sermaye vardı. Onlardan da destek gelmeyince şimdi çırılçıplak ortada kaldılar. İstanbul’un lüks kafelerinde isyan çağrısı yapanlar cumartesi günü avuçlarını yaladılar.
Bir tane o CNN’nin dalvakuğu oralarda bir şeyler yapmaya çalışıyor. CNN International yerlisi, geçen yıl 8 saat aralıksız yayın yaptı. Niye? Ülkemi karıştırmak için. Şimdi de suçüstü yakalandı. Bunların böyle hani özgür tarafsız bağımsız basın diye bir şeyleri yok. Bunlar görevli görevli, bunlar adeta ajan görevi icra ediyorlar.
Pensilvanya’dan kaos çıkması için avuçlarını ovuşturanlar gazetelerini TV’lerini Twitter’daki maskeli korkaklarını görevlendirenler de onlar da avuçlarını yaladılar. Gezi olaylarının yıl dönümünde, nefret dilini faşizmin İslamafobinin dilini kullananlar avucunu yaladılar. Biz bunları konuşunda, bu başbakan çok gerilimci. Sokakta polisime kurşun sıkacak, polisimi yakacak. Bir tanesi hayati tehlike içinde. Bunu konuşmayacaklar ama farklı bir şey olduğu zaman polis şamar oğlanı, öldür vur yarala. Bunun için her yol meşru. Polisin savunma hakkı bile yok. Böyle bir şey olabilir mi?
Geçenlerde bu ne sabırdır dedim diye, beyefendiler rahatsız olmuş. Niye rahatsız oluyorsun? Sen bunu git de ABD’de yap bakalım. Git İngiltere’de İspanya’da yap bakalım. Sizlere de şöyle özellikle bazı çekimleri göstermek istiyorum. Bunları bir göreceksiniz nerede ne nasıl yapılıyor görmek lazım. Sürekli olarak bizim güvenlik güçlerimizi bu işlerde tahrik unsuru olarak hedef haline getirenler dünyada neyin nasıl yapıldığını görmeleri lazım. Onun için herhalde bir grup toplantımızda da buradan bunları özellikle yayınlamak istiyorum.
Cumartesi günü beklenenin gerçekleşmeyeceği, isyan ve çatışma çağrılarının karşılık bulamayacağı zaten çok net biçimde görülüyordu. Bir yıl önce Ak Parti’ye, milletin iktidarına karşı o malum çevreler ellerindeki imkanları seferber etmişlerdi. Hatırlayın her yerden taarruz ettiler medya sosyal medya yazarlar, sözüm ona aydınlar, sözüm ona sanatçılar taarruz ettiler. Bu taarruzun içerisinde hepsi yer aldılar. İş dünyası, iş veren örgütleri yer aldılar. Başta CHP olmak üzere, milletten umudunu kesmiş siyasi partiler bu taarruzun içinde yer aldılar. Bu şiddet ve Vandalizm gösterileri dünyaya çevre protestosu gibi sunuluyordu. Hedefin ne olduğunu bizler de aziz milletimiz de gördük.
Bir tane sanatçı müsveddesi şunu söylüyordu “hala bunun ağaç meselesi olmadığını anlamadınız mı”
Camiye girerek orada her türlü, bizim cami adabımızın aksine, orada her türlü bira şişelerine varıncaya kadar, ayakkabılarıyla camiye girenleri nasipsiz olarak savunanlar var. hemen ilerisinde dozerle yaya kaldırımlarını söktüler. Biraz ileri gittiler başbakanlık ofisimizi yakma girişiminde bulundular. Duvarlara yazdıkları yazılar unutulamaz. Onlar tamamıyla küfürname. Kendi kişiliklerini ortaya koydular.
Başbakan bunları savunsun, başbakan gerilimci. Bunları söylemeyecek miyiz? Bunları millete tanıtmayacak mıyız? Yanlarına kar mı kalacak? Öyle bir paralel yargı var ki, bir kapıdan alıyor oradan bırakıyor. Neymiş? Yasalar buna müsait değilmiş. Bütün bunları bu şekilde uygularsanız o zaman tabi ki bunlarla mücadele zorlaşır.
Anadolu ve Trakya’nın iktidarda olmasını hazmedemeyenler sokağı kullanarak kendilerine göre darbe gerçekleştirmek istiyorlar.
Adama sorarlar demokrasi sandık değilse ne? Bunu bana anlat derler. Ha o zaman şurada gidersin. Dağda eli silahlı olanlarla mezrayı basarsın, dersin ki bak her ne kadar sandık önüne getiriliyorsa da bilesiniz ki sadece sandık değildir bak silahımız ensemizdedir. Buna mı evet diyeceğiz? Sadece sandık değil diyenlerin dediği budur. Sadece sandıktır, halkın iradesini birileri ipotek alma girişimine girmesin.
Şu anda bakıyorsunuz Ağrı’da belediye başkanı seçilen kişi “devlet terörü” diyor. Ağrı’da devlet terörü estirilmiş. Şu ifadeye bak ya. Bir milletvekili olarak bu ülkede devlet teröründen bahseden bir insan önce aynaya bakmalı. Sen bir defa terörün desteğiyle belediye başkanı seçilen birisisin. Kan varsa sizin olduğunuz yerde var.
Bak Diyarbakır’da ağlayan annelerin, belediye başkanlığı önünde oturmalarına tahammül edemediniz.
Bunu neyle izah edeceksiniz? Oradan kaldırdınız. Devamlı TOMA’lardan sıkılan sudan rahatsız oluyordunuz. Orada sizler köpükle oraları yıkama bahanesiyle kovdunuz. Orta refüje soktular, yol düzenlemesi yapacaklarmış. Tehdide başladılar. Dediler ki çocukları halledeceğiz, bize bu kadar müsaade. AK Parti olarak bunun takipçisi olmaya mecburuz.
Hadi bakalım, şu anda da bu çocukları getirip anne babalarına teslim etmeniz lazım. Adreslerini gayet iyi biliyorsunuz.
Dedim ya B planı C planı devreye girecektir. Şu anda Hür Demokrat Partili milletvekillerinin bu işin yakın takipçisi olarak bu süreci kendilerinin çözme sorumluluğu var. Bizim çözüm yolumuz farklı olacak. Bir tarafta çözüm süreci diyeceksin sonra engellemenin mücadelesini vereceksin. Bir tarafta barış barış barış diyeceksin. Biz olmazsak kan olur burada, lafa bak ya. Barış barış diyorsun yavruları analarından alıp pikniğe götürüyoruz diyerek dağa götürüyorsun. Bu nasıl barış? Bazıları taciz bu nasıl barış? On binlerce insanın katili sizsiniz, bu terör örgütü. Bunları görmeyecek miyiz? Sürekli aşağıladıkları tepeden baktıkları köylülerin insafı ve vicdanı olanların ülkeyi yönetmesinden rahatsız oldular. Bir şekilde buna son vermek istiyorlardı. Sokak eylemleriyle başarabileceklerini zannettiler.
Sermayeleriyle kontrol ettikleri hatta birer kuklaya çevirdikleri marjinal sol örgütleri sokağa dökerek başarabileceklerini zannettiler.
İşte o günlerde bizler de meydanlara çıktık. Beş şehrimize milli irade mitingleri yaptık. Halk akın akın meydanlara koştu. Zaman zaman bunların yazarları yorumcuları şöyle söylüyorlardı “Taksim meydanına iki milyon insan geldi” ya bunlar saymayı bilmiyor ya bunlar Taksim meydanına ne kadar insan alınabilir bunu bilmiyor. Debreli hikayesini de bilmiyorlar tabi. Sürekli olarak atıyorlar. Tabi bunların Yenikapı’yı niye kabullenmedikleri, niye gelmedikleri ortaya çıkıyor veya Küçükyalı Maltepe’deki meydana niye gelmedikleri ortaya çıkıyor. Çünkü oraya geldiklerinde o zaman her şey meydana çıkacak. Bunlar bir şeyi hala öğrenemediler. Elinizde sopayla molotofla değil nefret söylemiyle değil büyük bir sabırla meydanlara gelin. Bak sizin bu yapamadıklarınızı AK Parti yaptı. AK Partili seçmenin elinde ne Molotof ne sopa vardı.
Yakın tarihten şu hadiseyi hatırlatmak istiyorum. 1960 yılı Nisan ayı. İstanbul ve Ankara’da üniversite öğrencileri gösteriler yapıyorlar. CHP tıpkı bugün olduğu gibi tahrik ediyor. CHP medyası her gün yalan haberlerle gençleri tahrik ediyor. Yüzlerce öğrencinin öldürüldüğü, kıyma makinelerinden geçirdiği iddiası CHP tarafından dillendiriliyor. Merhum Necip Fazıl Adnan Menderes’i ziyaret ediyor. Necip Fazıl, Menderes’e gerekli tedbirleri almasını tavsiye ediyor. Merhum Menderes ise mevcut tavrını sürdürmeyi tercih ediyor.
Biz geçen yıl gezi olaylarıyla bir darbe senaryosu devreye alındığında Menderes gibi üzerimize gelen bu tehdide sessiz kalmadık. Mısır’da yaşananların, Ukrayna’da yaşananların Türkiye’de yaşanmasına izin vermedik. Sokakları vandallara milli iradeyi de CHP’ye teslim etmeden bu ihtilal aşıklarının geldikleri gibi gitmelerini sağladık.
Sokak eylemleriyle ihtilal yapamayanlar, 17 ve 25 Aralık’ta bir başka darbe senaryosunu uygulamaya koydular. Orada da dik durduk taviz vermedik. Daha önce de ifade ettim darbe girişimleri için fezlekede, bunu inkar ediyor paralel yapının paralel yayın organları. Dönemin başbakanı ifadeleri geçiyor. Tam ifade şu “suç işlemek için oluşturulan örgütün lideri dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan” aynı şekilde bakanlarımızdan da örgüt üyesi olarak bahsediliyor. Bu fezlekeler yok edilmek istendi. Silinmiş dosyalar kurtarıldı. Bu fezleke büyük oranda ortaya çıkarıldı.
Şimdi paralel medya, başına gelecekleri önceden bildikleri için, rezilliğin farkında olmak için bunların düzmece olduğu için kampanya başlattı. Hiç boşuna uğraşmasınlar. Ortaya çok vahim belgeler deliller çıkıyor. Yaptıklarının hesabını vermeye başlayacaklar. İnlerine gireceğiz demiştik. Şu anda inlerine girdik. Bütün pisliklerini ortaya döküyoruz. Kaçıp saklandıkları inlerinden de sorumluları çıkaracak adalete teslim edeceğiz. Bu ülkede artık hiçbir darbe girişimi hesapsız kalmayacak.
Dün dört CHP’li milletvekili basın toplantısı düzenlediler. Son derece ilginç. CHP, MHP ile birlikte Pensilvanya’nın siyasi taşeronluğu üstlenmişti. Pensilvanya tapeleri yaptığı montajları servis edecek, yargı ve emniyetteki maşalarıyla hükümeti devirecekti, MHP ve CHP buna destek verecek. AK Parti gidince CHP MHP iktidara oturacaklardı. Pensilvanya kapı kapı dolaşarak CHP’ye MHP’ye BDP’ye oy istediler. Ama en çok CHP’ye çalıştılar. CHP genel müdürü, eline tutuşturulan malzemeyi salladı durdu.
Zaten dünyada hep söylüyorum ya, bunun kadar yalanı maharetli kullanan ikinci bir kişi bulamazsınız. Ve yalanı kullanırken de yüzü filan kızarmaz ha gülerek bunu söyler. Bunlar hep birlikte tarihi nitelikte bir işbirliği gerçekleştirdiler. Ellerine hiçbir şey geçmedi. 30 Mart’ta millet gereken cevabı verdi. Tabi CHP’de bunun hesabı soruluyor.
CHP’de bu sorgulamadan kurtulmak için farklı gündemlere sarılıyor. Kendisini temize çıkartmaya çalışıyor. Kamuoyunda Balyoz davasıyla ilgili rapor hazırlamışlar. Yeni dostları yol arkadaşları olan Pensilvanya örgütüne en küçük bir eleştiri yok. Bütün sorumluğu hükümete Genelkurmay’a Yargıtay’a yıkma peşindeler. Genelkurmay başkanına hakaret ettiler. CHP de artık haşhaş almaya başlamış. Yeni yol arkadaşlarına çok hızlı uyum sağladılar. Genelkurmay başkanlığımız gerekli açıklamayı yaptı. Dava açacaklarını ifade ettik. Biz de bunun peşini bırakmayacağız. Yargı önünde hesabını elbette soracağız. Ama bir temel ilkeyi hatırlatmak isterim. Biz bu davanın hakimi savcısı da değiliz. Bizden hukuka müdahale etmemizi bekliyorlarsa daha çok beklerler.
Pensilvanya ile ilişkilerinin üzerini örtemezler. Bu tavşana kaç demek tazıya tut demek, tazı bunu tutmayacaktır. Bize bunu yutturamazlar. Balyoz davası sanıklarının, sanık yakınlarının duygularını istismar etmekten de CHP vazgeçsin.
Geçen hafta grup toplantımızda, Türkiye’nin hangi yapay sorunlarla meşgul edildiğini aktarma fırsatım olmuştu. Yüz yıldır Kürt ve Alevi kardeşlerimizin sorunları Türkiye’yi yavaşlatmak, kalkınmasını, ilerlemesini güçlü bir devlet olmasını engellemek amacıyla kullanıldı. İç huzurumuzu yaralamak adına bu sorunları sıcak tutuldu. Türkiye ne zaman güçlendiyse bu sorunlar gündeme taşındı. Terörle çatışmayla sokak eylemleriyle Türkiye’nin enerjisi bu sorunlar üzerinden heba edildi. Bütün engelleri aşarak tuzakları aşarak bugünlere geldik.
Türkiye bir yıl önce Mayıs ayında tarihinin en büyük ekonomik başarılarını konuşuyordu. Ardından Gezi eylemleri başlatıldı, 17, 25 Aralık darbe girişimiyle ağır bir darbe indirmek istediler. Tüm bunları basiretle geride bıraktık. 2013 yılının mayıs ayı gibi 2014 yılının mayıs ayını başarılarla tamamladık. 93 bini aşan İstanbul borsası 60 binlere kadar gerilemişti. Şu anda borsa toparlandı 79 bin seviyesini aştı. MB rezervimiz, geçen Mayıs’ta 135 milyar dolara ulaşmıştı. Şu anda yeniden 131 milyar dolar seviyesine ulaştı. İhracatta Mayıs ayında yine tüm zamanların rekorunu elde ettik. Geçen yılın mayıs ayına göre yüzde 5,8 oranında arttı ve 13 milyar 412 milyon dolar oldu. Bu cumhuriyet tarihinin rekorudur. Geriye dönük 12 aylık ihracatımız da 156 milyar doları aştı, bu da cumhuriyet tarihimizin en büyük rakamı. Zor bir yıl geride kaldı, eylemler darbe girişimleri geride kaldı.
Artık bu ilerlemenin sekteye uğramasına tahammül edemeyiz. Yapay sorunlar üzerinden ağır bedeller ödemesinden müsaade edemeyiz. Gezi olayları 17-25 aralık darbe girişimleri Türkiye’ye bir yıl kaybettirdi. Mesaimizin bir kısmını işte bu huzur ortamını bozmak isteyenlerle mücadeleye sarf etmek zorunda kaldık.
Bizim 77 milyon olarak gece gündüz çalışıp reformu yapıp, 2023 hedeflerine doğru ilerlemememiz gerekiyor. Bakınız terör de sokak eylemleri de bugüne kadar hiçbir netice alamamıştır, alamaz. Her zaman ifade ediyorum. Şiddet hiçbir meselenin çözüm aracı değil. Şiddet arkasından kandan gözyaşından huzursuzluktan başka bir şey getirmez. Bütün sorunlarımızı hukuk zemininde çözeceğiz. Siyaset hukuk ve demokrasi dışında hiçbir yol sorunlara çözüm üretemez.
Sizlerin, aziz milletimin, doğu ve güneydoğudaki kardeşlerimizin, annelerinin buraya dikkatlerini çekiyorum. 2010 yılında, beş kadın terörist dağdaki zorbalığa dayanamayarak örgütten kaçma kararı aldı. Diyarbakır kırsalında yakalandılar. Hatırlayın. Bu beş kadını bir mağaraya hapsettiler. Günlerce işkence yaptılar. Ardından acımasızca katlettiler. Cansız bedenlerini bilinmeyen yerlere gömdüler. Anneleri babaları yavrularının öldürüldüğünden habersizdi. Bu katliama şahit olan İranlı kadın bir terörist dayanamadı, anneleri aradı ve katledildiğini duyurdu.
Terör örgütü ne dedi biliyor musunuz? Kış hazırlıkları sırasında jeneratör gazından zehirlendiler ve öldüler dedi. Bir yıl geçtikten sonra bu kadın teröristler için cenaze töreni düzenlediler. Hale bak. Çünkü karakterleri bu. BDP’nin bazı milletvekilleri, kadın milletvekilleri buna sahip çıktılar. BDP bunu sorgulamadı. Hani barıştan yanayız diyorlar ya. Kadın hakları yanlısı vekilleri bu katliamı sorgulamadılar. Halktan gizlemeye çalıştılar.
2011 yılında Cudi dağındaki, bir mağarada teröristler kıstırılıyor, askerimiz saatlerce dil döküyor. Nihayet teröristler teslim oluyor. Bir tanesine subayımızı soruyor. Annen baban sağ mı? Terörist bilmiyorum diyor. Subayımız kaç yıldır görüşmüyorsun diyor. Terörist beş yıldır diyor. Bunlar üzeri örtülemeyen yüzlerce hikayeden iki tanesi. Buna benzer çok acı yaşandı. Aile trajedisi yaşandı. Ölmeye ve öldürmeye gönderdiler. İşlerine gelmeyince de vahşice katlettiler.
Genç bir çocuğun beş yıl boyunca annesiyle babasıyla görüşmesini engelleyerek kim neyin mücadelesini veriyor? Buradan mı özgürlük barış gelecek? Buradan mı barış mücadelesi verecek? Vicdanın olmadığı yerde özgürlük olur mu? Biz terör örgütünden ne vicdan bekliyoruz ne insaf bekliyoruz ne de acıma duygusu bekliyoruz. Ben BDP’nin HDP’nin vekillerine soruyorum. Sizin çocuğunuz yok mu? İnsafınız vicdanınız yok mu? Kaçıyorlar, dağa götürüyorlar, kendi çocuklarını da ABD’ye İngiltere’ye gönderiyorlar. Fark bu.
Benim Kürt kardeşimin bunu bilmesi lazım. Bizim yavrularımız dağlara kaçırılırken şu anda bölücü terör örgütüyle el ele olan HDP’nin işte başındakiler veya milletvekilleri belediye başkanları onların çocukları da ABD’de Avrupa’da değişik yerlerde, eğitim alıyorlar, turistik seyahat yapıyorlar.
Ey HDP milletvekilleri siz evde çocuklarınızın yüzüne nasıl bakıyorsunuz? 30 yıldır evladının nerede olduğunu, yaşayıp yaşamadığını bilmeyen anne babalar var.
Ben de geçen akşam bir tanesinin anne babasıyla ninesiyle görüştüm. O da son kaçırılanlardan. Telefonda tabi hüngür hüngür ağlıyor. Dertleştik. Tablo bu. Ve belediyenin önünde de kalkıyorsun saldırıyorsun. Niye? Hadi işte onlar da Kürt, çocuklarını kaçırdınız. Niye rahatsız oluyorsun? Ama gelip Taksim meydanında şurada burada her türlü eylemi molotofla yapıyorsunuz. Can alıyorsunuz, can yakıyorsunuz, silah kullanıyorsunuz. Evladı ölse bile gözyaşı dökemeyen ağıt yakamayan acısını paylaşamayan anne babalar var bugün. Bunlar çocukları almakla kalmıyor, ağıt yakmalarını engelliyorlar. O anneler babalar artık isyan etmeye başladılar.
Çocuklarının kaçırılmasına yüreklice isyan ediyorlar. Anneler babalar artık susmuyorlar, kan tüccarına dönüşen terör örgütü karşısında boyunlarını öne eğmiyorlar.
İşte şimdi Diyarbakır’da anneler evlatlarına sahip çıkıyor. Demokrasiden barıştan insan haklarından olduğunu savunan HDP göstericilere eziyet ediyor. Çok rahatsız oldular. Gerçek yüzlerinin görünmesinden çok rahatsız oldular. 15 yaşındaki çocukların kaçırılmasını izah edemediler. İnanın rezil oldular.
şimdi rezilliklerini bastırmak için de gösteri yapan o kardeşlerimizi dağıtmaya kalkışıyorlar. 30 yıl susturdunuz, artık susturamayacaksınız. Annelerin ağıdını gözyaşını 30 yıl bastırdınız. Artık bastıramayacaksınız. Özgürlük ve barış bağımlılık yapar. Doğu ve güneydoğudaki kardeşim özgürlüğün ve barışın tadına vardı. Terör örgütünün baskısından kurtulan vatandaşlar artık özgürlüğe barışa sahip çıkıyorlar. Bir buçuk yıldır anneler babalar barışın ve özgürlüğün huzurunu yaşıyor. Bakın bizim de hiçbir şekilde şımarıklığa tahammülümüz yok.
Yol keserek polisi askeri taşlayarak ülkeye yeni açı yaşatmak isteyenlere asla eyvallah etmeyiz. Çözüm için biz değil elini gövdesini taşın altına koymuş bir iktidarız. Bedeli her ne olursa olsun bu meseleyi çözeceğiz dedik, hamdolsun çok önemli mesafeler kaydettik.
BDP HDP dürüstseniz samimiyseniz, siyasi Kürtçülük yapmayan Kürt kardeşlerime, diğerlerine de sesleniyorum. Diyorum ki siz acaba bu yol kesmelere evet diyor musunuz? İnsani midir? Yol kesmek bak ses geldi oradan, tarihimizde eşkıyanın işi olarak bilinir. Şimdi tabi terörist bunu yapıyor. Terörist eşkıyanın çok daha ötesinde. Köyüne gidecek onların da yolu kesiliyor. Ana yolda onların da yolu kesiliyor. Bazıları bakıyorsunuz alıp kaçırılıyor. Paralar isteniyor, haraç isteniyor. Bunlar haraççı. Bu kadar diyor haraç vereceksin. Hale bak. Sanki orada yolları yapan onlar, suyu getiren o. Sanki bütün üniversiteler okullar bunları kuran o. Bu vergilerden bunlar yapılıyor, senin haracında terör estiriliyor.
15 yaşında çocukların ana kucağından alınıp dağa götürülmesine, robota döndürülmesine sessiz kalamayız. Bunu HDP çözmeyecekse, şımarıklığın sırtını sıvazlayacaksa bunu bilelim. Bu sorunu çözmek için, anneleriyle kucaklaştırmak için bizim de yöntemlerimiz var. bu çocuk kaçırma eylemlerinin son bulmasını, çocukların geri getirilmesini istiyoruz. Eğer korkuyorlarsa bunu söylesinler, tehdit varsa bunu söylesinler, o yürekli anneler gibi cesaretleri yoksa bunu da söylesinler.
Diyarbakır’da 15 yaşındaki çocuğunun peşine düşen annenin karşısına başka anneler çıkartmak zalimliktir. Anneliğin siyaseti yoktur. Sağcılığı solculuğu yoktur. Hiçbir annenin yavrusundan kopmasına tahammülümüz olamaz. Biz çözüm sürecini tüm anneler için babalar için başlattık. Oğlu askerde olan anneler için, oğlu dağa kaçırılmış anneler için başlattık.
Tüm annelerin bu sürece yüreklerini koymalarını istiyorum. Bu terör baronlarına kan tüccarlarına itiraz etmelerini istiyorum. Hiçbir anne korkmasın, çekinmesin. Anneler ne kadar bu sürecin içerisinde olursa barış da bu kadar mümkün olacaktır. Ben Diyarbakır’da eylem yapan o yürekli anneleri selamlıyorum. Yavrularına kavuşmaları için çırpınmaya devam edeceğimizi belirtiyoruz. Çözümün yanında durmaya, inadına demokrasiyi kardeşliği savunmaya devam edeceğiz.
TBMM genel kurulunda yoğun bir hafta bizleri bekliyor. Çok önemli tasarı ve teklifleri cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde inşallah çıkartmış olacağız. Bugün grup toplantımız öncesinde çok önemli tasarı ve teklifimizin detaylarını açıkladım. Alt işverenlik yani taşeronluk konusunu yeniden ele alıyoruz. Çok önemli düzenlemeler getiriyoruz. İşçilerimizin hak kayıplarının önüne geçiyoruz. Alt işverenlikte iş sağlığı ve güvenliği, kıdem tazminatı gibi konularda önemli düzenlemeler yapıyoruz. Yer altında çalışan işçilerimiz için haftalık çalışma saatini 36 saat günlük çalışma süresini 6 saat olarak kısıtlıyoruz. Şehit madencilerimizin anne babaları için muhtaçlık şartını da kaldırıyoruz. Soma’da şu anda çalışamayan madencilerimizin ücretleri işveren tarafından ödenecek. Ne alıyorsa, o işletme açılana kadar aynen alacak. Ayrıca çalışamadıkları dönemde işsizlik sigortası fonundan net maaşları kadar biz de ödeme yapacağız. Madenlerde çalışan işçilerimizin emeklilik yaşını da 55’ten 50’ye indiriyoruz. Yıpranma payını değiştiriyoruz. İzinde geçirdikleri süreler tatiller de yıpranmaya dahil edildiğinde erken emekli olmak isteyen madenci kardeşimiz 43 yaşında bile emekli olabilecek.
Şu anda AFAD’dan başka yetkili hiçbir birim yoktur. Bunu genelgeyle de valiliklerimize bildirdik. AFAD’da sadece somadaki madencilerimizin ailelerine bunlar olacak. Belki iki belki üç ev düşecek. Belki kiraya verecek. Çocuklarını onunla okutulacak. Bazıları üniversiteleri okumalarını sağlayacağım diyor. Bunlar AFAD’da toplanacak. Ama bu paralelin vakıflarına derneklerine sakın ha, bunlar aldatırlar, bu paralar biliyorsunuz farklı yerlere giderler. Bunlar kara para, bu kara parayı da bazı şirketler vasıtasıyla aklarlar.